Just another WordPress.com site

Bağlanmak Yok – No Strings Attached

Oyuncular:

Natalie Portman (Emma), Ashton Kutcher (Adam), Kevin Kline (Alvin), Cary Elwes (Metzner), Greta Gerwig (Patrice), Lake Bell (Lucy)

14 yaşındaki Emma Kurtzman, Big Lodge’un dışındaki Weehawken Kampı’nda, garip bir ergen olan Adam Franklin’i reddettiğinde, ikisinin de gerçek, yetişkin cinselliğiyle ilgili hiçbir bilgileri yoktur. Yıllar sonra, hayatlarına normal bir şekilde devam ederken, yolları kesişen (NATALIE PORTMAN) ve Adam (ASHTON KUTCHER) için bunun tam tersi gerçekleşir. Kendilerini yatakta sevişirken bulurlar: Üstelik bu gerçekten iyi bir sevişmedir.

Emma’nın ilişkilere karşı “alerjisi” vardır. Adam ise, tüm ilişkilere tövbe etmiştir çünkü bir zamanların ünlü televizyon yıldızı olan babası, Adam’ın eski kız arkadaşıyla çıkmaktadır. Emma ve Adam süregelen duygusal ilişkiler karmaşasını bırakıp, çıkar arkadaşlığı kurmaya karar verirler. Saplanıp kalmadan takılmak, dert etmeden seks yapmak, ücret ödemeden cinsellik… Bağlılık yok, yalan söylemek yok, kıskançlık yok, giyinik şekilde sarılarak uzanmak yok, duygusallaşmak yok, beraber kahvaltı etmek yok, “seni özledim” demek yok, uzuvlara isim takmak yok, karışık kasetler yok: kısaca her şey “koşulsuz”olacaktır.

Fiziksel bir ihtiyaca, muhteşem bir çözüm gibi başlayan bu durum, Adam’ın duygularını yanlışlıkla yatağa taşımasıyla karışık bir hal alır. (Ayrıca hastane dolabına, arabanın arka koltuğuna, yatay pozisyona geçilmesini sağlayan her yere taşımasıyla da) Sonunda ikisi de baştan beri engellemeye çalıştıkları ipleri çözmeye çalışırken, yumak olurlar ve bir sorunun cevabını bulmaya çalışırlar: İki arkadaş işe aşkı karıştırmadan sadece cinsellik yaşayabilir mi?

izmirde seanslar
Seansları görmek için Tıklayın

Benim Hikayem – Barney’s Version

Oyuncular:

Paul Giamatti (Barney Panofsky) , Dustin Hoffman (Izzy) , Rosamund Pike (Miriam) , Minnie Driver , Rachelle Lefevre (Clara) , Scott Speedman (Boogie)

Barney’s Version, görünüşte sıradan olan Barney Panofsky (Paul Giamatti) sıra dışı hayatının samimi ve espirili hikâyesini anlatıyor. Film, dört tane 10 yıllık perioda ve iki kıtaya yayılıyor. Bu sıra dışı yaşam hikâyesinde Barney’e üç farklı kadın ve yakın arkadaşı olan babası Izzy’ı (Dustin Hoffman) eşlik ediyor.

Clara (Rachelle Lefevre), Barney’nın Roma’daki kısa süreli bohem hayatı sırasında karşılaştığı kızıl saçlı özgür ruhlu sadakatsiz ilk eşi. 2. eşi “Bayan P”. (Minnie Driver) ise devamlı olarak alışveriş yapan ve konuşan, her ne kadar Barney onu dinlemese de, zengin bir Yahudi prensesi. Ve iki evliliğin ardından Barney, 3. eşi ve çocuklarının annesi olan gerçek aşkı Miriam (Rosamund Pike) ile karşılaşır. Bundan sonra Barney gerçek bir romantik olmanın yanında tam bir iyilik sever ve centilmen olur.

Kahramanımızın uzun ve renkli yaşantısı bizi birçok iniş ve çıkışa götürüyor.

Başrol oyuncusu Paul Giamatti, bu filmdeki rolüyle 68. Altın Küre Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu Adayı oldu. Mordecai Richler’in çok satan kitabından uyarlanan Barney’s Version için Amerikan basınında çıkan yorumlar ise oldukça olumlu:

“Son derece eğlenceli… Mükemmel Paul Giamatti öncülüğünde… Dustin Hoffman kesinlikle müthiş.”
Hollywood Reporter – Michael Rechtshaffen

“Giamatti’nin çok yönlü performansı için Oscar söylentileri başladı.”
USA TODAY – Claudia Puig

“Kusursuz bir Paul Giamatti… Büyüleyici bir Hoffman.”
Variety- Justin Chang

izmirde seansları görmek için tıklayınız
Seansları görmek için Tıklayın

Çınar Ağacı

Oyuncular:

Nurgül Yeşilçay , Nejat İşler , Celile Toyon , Ebru Özkan , Settar Tanrıöğen , Hüseyin Danyal , Ragıp Savaş

Dört çocuk, torunlar, iki ayda bir evden eve taşınan çiçekler, plâklar, bir sandık ve gramofon. Ve iki ayda bir buluşulan “Çınar Ağacı”!

Emekli öğretmen Adviye Hanım’ın biraz muzip, biraz huysuz kişiliği çocuklarına hayatı zorlaştırıyor görünse de torunu Barış’ın hayatındaki en anlamlı şey “anneannesi”dir. Bir tek Barış, anneanneye kavuşulacak “Çınar Ağacı” buluşmalarını ve sıranın onların evine gelmesini iple çekmektedir!

 

izmirdeki seanslar

Seansları görmek için Tıklayın

Sil Baştan

yazar: Ken Grimwood

Ken Grimwood’un sıradışı eseri Sil Baştan, zihninize şu soruyu kazıyor: Geçmişte yapmış olduğunuz hataları bilerek hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız ne yapardınız?
43 yaşındaki Jeff Winston bu şansı birkaç kez elde eder. Heyecanını yitirdiği evliliği ile geleceği olmayan işi arasında sıkışıp kalmıştır ve hiç beklenmedik bir anda ölüverir. Tekrar hayata gözlerini açtığında ise takvimler 1963 yılını göstermektedir. O sabah 18 yaşında, üniversite yatakhanesinin duvarlarına bakarak uyanır. Her şey eskisi gibidir… tek bir fark dışında: Jeff geleceği avcunun içi gibi bilmektedir. Futbol ligi final maçlarından at yarışlarına kadar kimin kazanacağını, Wall Street’te köşeyi dönmek için hangi şirketlere yatırım yapmak gerektiğini… Yalnız, bilmediği bir şey vardır: Neden hayatını sil baştan yaşamak zorundadır? Sevdiği her şeyi ve herkesi kazanıp kaybetmeye daha ne kadar devam edecektir?
Birçok dile çevrilen ve listeleri alt üst eden Sil Baştan hayatın karmaşık döngüsünü sorgularken hayal gücünüzü de sonuna kadar zorluyor.

Ölümcül Hafta Sonu

Yazar: Ridley Pearson / Cihangir Çırak

Şaibeli bir politikacıyı korumaya çalışan mütevazı şerifin işi çok zordur. Çünkü karşısında işini hatasız yapan bir kiralık katil vardır.

Tüm bunların ortasında kalan Elizabeth Shaler-Başsavcı, Sun Valley’ye geri döner ve büyük medya gücüyle başkanlığa adaylığını koyar. Konferans kasabanın mütevazı şerifi için bir kabusa dönüşmek üzeredir.

Konferans başlar. Güvenlikten sorumlu yöneticiler ve FBI, kiralık katilin kokusunu almışçasına tedirginleşir ve alarma geçer. Bu sırada bütün bu karmaşanın ortasında kalan Elizabeth Shaler’ın gizlendiği adrese doğru yönelen katilin peşinden amansız bir takip başlar.

Tarihi ve Turistik Alanlar

KADİFEKALE

M.Ö. 541’de Pers kralı Krüs’ün, Lidya kralı Krezüs’ü yenmesi ile başlayan Pers egemenliği İskender’in M.Ö.334’de Ege kıyılarına çıkışına kadar tüm İyon yerleşimlerinde devam etmiştir. İskender’in Anadolu’ya çıkışı ve Pers egemenliğine son vermesi üzerine bölgede Helenistik dönem başlar. (M.Ö. 334-133) Helenler beraberlerinde kendi şehircilik anlayışlarına uygun şehirleşme projeleriyle gelirler. Helenlerin istediği, Efes, Bergama, Rodos, İskenderiye gibi zamanın ticarette ve liman işletmesinde ileri gitmiş şehirleri ile boy ölçüşebilecek bir şehirdir. Böylece bir şehrin eski İzmir’de kurulması hem konum ile hem de alanın küçüklüğü nedeniyle imkansızdı. Bunun üzerine İskender, bugün Kadifekale olarak bilinen Pagos tepesi ve eteklerine yeni şehri kurmayı düşünür. Bu yeni İzmir’in kuruluşunda İskender’in Pagos Tepesinde gördüğü rüyanın yorumuna dayanmak yerine, dönemin deniz ve karada gelişen ticari potansiyelinin gelişmesinin dayattığı zorunluluk nedeniyle burada kurulmuş olduğuna inanmak, günümüz için çok daha bilimsel bir yaklaşımdır. İskender’in ölümünden sonra generalleri arasında ortaya çıkan çekişme nedeniyle proje bir süre sürüncemede kalır. Nihayet, rakibi general Antiganos’u M.Ö.302’de öldüren Lysimachos yeni İzmir’in kuruluşunu gerçekleştirir. Şehri Pagos tepesi ile İç Limana bakan yamaçlarda kurmaya başlar. Böylece 400 yıl önce Lidyalıların istilası ile yurtlarından edilen Meles Çayı etrafında küçük köysel yerleşimlerde yaşayan Homeros’un hemşehrisi İzmirliler, İzmir’e gelip yerleştiler.

Kaynakların bazılarında Pagos tepesinde Lysimachos öncesinde Leleglerce kurulu bir yerleşim bulunduğu ve depremle yerle bir olduğu, Lysimachos’un burayı tamir ederek yeni İzmir’i kurduğu belirtilse de yapılan kazılarda bu düşünceyi destekler buluntuya pek rastlanamamıştır. Bulunan eserler Helen, Roma ve Osmanlı Türk uygarlıkları karakterlerini taşımaktadır. Akropol kalıntılarının temel bölümünde Helenistik, yükselen duvarlarda ise sıra ile Roma ve Bizans etkisinin gözlendiği kazı sonuçlarında belirtilmektedir. O dönemde şehrin saldırılara sürekli maruz kalması, sürekli savaşlar yüzünden güvenli surlarla çevrilmesi gereği vardı. Bunun üzerine bugün Kadifekale’de izlerine rastlanan Akropol’den itibaren birisi Basmane (Sart yolu) diğeri Eşrefpaşa (Efes yolu) üzerinden denize inen iki sur yapılır. Anadolu ticaretinde, dönemin en büyük potansiyeline sahip olan İzmir, su kemerleri, gimnasion’u, stadyumu, tiyatrosu ve agorası ile son derece gelişmiş ve düzenli bir kent olarak imar edilir. Pagos’ta yer alan tiyatro 16000 kişilik olup, kuzeye bakan seyirci tribünü denize karşı romantik ve muhteşem bir manzara sunar. 1638’e kadar tiyatronun duvarlarının ayakta olduğu bilinmektedir. Tiyatroda Claudius adına bir kitabenin bulunuşu Roma döneminde onarım gördüğünü kanıtlamaktadır.

Lysimachos’un başlattığı yeni İzmir şehirleşmesinin yayıldığı yamaçlar iç limana uzanıyordu. O dönemde iç liman, bugünkü Başdurak Camii ile Hisar Camii arasını kapsıyor ve agoraya kadar uzanıyordu.

Strabon’a göre de şehir bu iç limana ve denize tümüyle hakim bir konumda bulunuyor ve hatta iç liman ağzı zincirle kapanıyordu. Birbirini dik kesen ve kemerlerle süslenmiş sokaklarıyla, stadyumu topluma açık meydanları ve agorasıyla şehir çok düzenli bir plan çerçevesi içinde kurulup gelişmiştir. Kale içerisinde kanallar ve depo yeralmaktadır. Bu kanallar ve deponun saldırılar esnasında şehrin su ihtiyacını karşılamak amacına yönelik olduğu sanılmaktadır. M.Ö. 178 depreminde tüm şehrin yıkılması ve iç limanın da kısmen kapanmasına rağmen Roma İmparatorluğunca İzmir’in taşıdığı önem gereği kısa sürede tüm yapılar eskisinden daha iyi bir şekilde onarılır yada yeniden yapılır

Ortaya çıkan yapılar artık Helenistik bir karakter değil Roma damgası taşır. İzmir’in iç kalesi olarak işlev gören Pagos Tepesi 1317’den bu yana Türklerin elindedir. 1079’da Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Süleyman Bey tarafından ilk kez ve ardından 1081’de Çakabey tarafından alınan İzmir, 1317’ye kadar zaman zaman bir Bizanslılar, bir Türkler tarafından alınır. Nihayet bu tarihte Aydınoğlu Mehmet Bey Kadifekale’yi kesin olarak bir daha geri verilmemek üzere alır.

18. yüzyıla gelinceye kadar yerleşim yeri olarak kullanılmayan Kadifekale zamanla harabeye dönüşür ve bu yüzyıldan itibaren de taşları alınıp, aşağıdaki şehirleşmede kullanıldığından, tiyatro stadyum gibi büyük yapılar yok olmuştur. Bugüne belli belirsiz izleri gelebilmiştir.

18. yüzyıldan sonra Kadifekale tekrar yerleşime açılır; camiler, sarnıç ve yollar ile Osmanlı Türk karakterli yapılaşmalar görülür. Bugüne kadar bu devrin eserlerinin kalıntıları belirsiz olarak gelebilmiştir. Çünkü bu devrin eserleri, gerekse antik kalıntılar, doğal tahribatın yanı sıra çok yoğun iskan nedeniyle sıkışıp kalmıştır.

AGORA

İzmir’in Namazgah semtinde bulunan Agora, mevcut görünümüyle Roma dönemine aittir. Agora antik dönemlerde politik toplantıların ve halkın alışveriş yaptığı bir yerdir. İzmir Agora’sı yalnız alışveriş için bir Pazar yeri değil, ticari olmaktan çok, bir devlet agorası görünümündedir.

İzmir M.S.178’de depremle yerle bir olunca, İmparator Marcus Aurelius’un özenli çalışmalarıyla bugünkü agora yeniden inşa edilmiştir.

Günümüze kadar aralıklarla yapılan kazılarda büyük bir bölümü açığa çıkarılan İzmir Agora’sının dikdörtgen formda, ortada geniş bir avlu etrafında sütun ve kemerler üzerine inşa edilmiş, üç katlı ve önünde merdiveni olan bileşik bir yapı olduğu anlaşılmıştır. Bugün İzmir Arkeoloji Müzesi’nde teşhir edilen Poseidon-Demeter ve Artemis’ten oluşan kabartma grubu Kuzey Kapısı’nda bulunmuştur.

KEMERALTI ÇARŞISI

Kemeraltı Çarşısının geçen yüzyıllarda başlangıcını oluşturan Anafartalar Caddesi, Mezarlıkbaşı semtinden itibaren deniz cephesini içine alan bir kavis çizerek Konak alanına ulaşır. Sözü edilen bu kavsin oluşmasındaki neden, caddenin geçen yüzyıllardaki iç limanın etrafında yer almış olmasından kaynaklanmaktadır. Liman, ağzına doğru doldukça yeni yerleşim ve ticaret sahaları açılmış ve buraları yeni binalarla değerlendirilmiştir.

1592 yılında kale kapısı önüne Hisar Camii inşa edilmiştir. 1650-1670 yılları arasında limanın bir bölümü doldurularak bir Çarşı kurulmuştur. 1744 yılında da Kızlarağası Hanı inşa edilmiştir. Daha sonraları, Hisar’ın iç limanın ön tarafı doldurulmak suretiyle rıhtım inşa edilmiş ve sahile bugünkü şekil verilmiştir.

Kemeraltı Çarşısı, Mezarlıkbaşı semtinden Konak’a kadar,yukarıda sözü edilen bölgenin etrafında şekillenmiştir. İlk yapıldığı yıllarda çarşı, kısmen tonozlu, kiremit örtülü yan sokakları ve arastalarıyla bir kapalı çarşı görünümündeydi. Yakın yıllara kadar, Şadırvanaltı Camiinden Havra Sokağına kadar devam eden sokakların üstü örtülü durumunu korumaktaydı. Çarşı, Kemeraltı adını bu bölümünün üstünün kapalı olması özelliğinden almıştır.

Çarşıya dik olarak açılan bugünkü küçük sokakların bir bölümünün üstü, beşik tonozlarla örtülü bulunuyordu. Bunlara da açılan diğer ara sokaklarla birlikte arastalar oluşmaktaydı. Çarşı içinde pek çok han bulunuyordu.

Geçen yüzyılda, eski liman sınırını teşkil eden Anafartalar Caddesi-Gazi Bulvarı kavsinin iç kısmında kalan ve eski hanların, bedestenin yoğun bir şekilde yer aldığı bölge, daha çok yerli halka orta ve düşük gelirli ailelere hitap eden ticari kullanışlara ve el sanatı aktivitelerine ayrılmıştı. Demirciler, kömürcüler, çiviciler, baharatçılar, saman pazarı gibi adlar taşıyan ve gerçekten de bu aktiviteleri barındıran sokaklar, bir anlamda çeşitli iş kollarının fiziki mekanda gruplanmaları olayını yansıtmaktadır.

Günümüzde de Kemeraltı Çarşısı İzmir’in en önemli alış-veriş merkezidir. Eskinin gizemli tonoz ve kubbeli dükkanlarının yanı sıra, modern iş merkezleri, mağazaları, sinemaları ve kafeteryaları ile her türlü alış-verişe hitap edebilen bir site görünümündedir.

Bu çarşıda geleneksel Türk el sanatlarından seramikler, çini panolar, ahşap ürünleri, tombaklar, halı ve kilimler, deri ürünlerinin her çeşidini bulmak mümkündür.

KIZILÇULLU SU KEMERLERİ

Eski adı Kızılçullu olan ve Şirinyer’de bulunan su kemerleri Meles (Kemer) çayı üzerindedir ve Kadifekalede kurulan kente su getirmek için yapılmıştır. Geç Roma dönemine ait iki sıra halindeki kemerlerin yapımında taş, tuğla ve Roma harcı kullanılmıştır.Bu kemerler Bizans, Selçuklu ve Osmanlılar tarafından onarım görmüş ve uzun süre kullanılmıştır.

KIZLARAĞASI HANI

İzmir için önemli yapılardan biri Kızlarağası Hanı’dır. Yapının 1745 yılında tamamlandığı sanılmaktadır. Yapımı hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte, yaptıran kişinin Kızlarağası Hacı Beşir Ağa olduğu bilinmektedir. İzmir Liman Kalesi’nin hemen arkasında, 1744 yılında hanın inşasına başlanır ve 1745 yılında tamamlanır. Han, döneminde önemli bir boşluğu doldurmuştur. Bugünkü Yemişçiler ve Halim Ağa Çarşısı ile anılan yerde olup, ana cephesi Keresteciler Sokağı’na açılmaktaydı. Günümüzde burası 871 sokaktır. Osmanlı mimarisinin günümüze gelen, İzmir’deki nadir eserlerinden olan han, diğer hanlar gibi genelde kare bir forma sahiptir. Binanın içinde dikdörtgen ve geniş bir avlunun ortasında geleneksel olarak bir şadırvan ve havuz bulunması gerekmektedir. Günümüzde böyle bir alan mevcut değildir. Han, hemen her uzun mesafe hanında olduğu gibi iki katlı idi Üst katta galeriye açılan odalarda yatmak isteyenler konaklar, zemin katta ise üst kısmın sade yaşamının tam tersi görülürdü. Yükleriyle develer, tüccarlar ile hizmetkarların kalabileceği odalar, malların boşaltıldığı ve pazarlandığı dükkanlar ile pazarlık yapan insanlar bulunurdu. Han, limana yakın olması, sebebiyle, her zaman canlı kalmıştır. Han belli dönemde bir tür borsa gibi de çalışmış, özellikle iç avluya dönük dükkanlarda bu işler yoğun olarak yapılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda, teknolojinin ulaşım alanında çeşitli değişikliklere yol açması ve ekonomik hayatın zaman zaman yer değiştirmesiyle birlikte Kızlarağası Hanı da yavaş yavaş önemini kaybetmiştir. Han, gece konaklamaların sona ermesinden sonra, sadece malların indirildiği ve depolandığı bir yer durumuna gelmiştir.

1993 yılında restore edilerek günümüzde turistik bir çarşı olarak hizmete giren Kızlarağası Hanı’nda çok çeşitli el sanatları ürünlerini, halıları, deri kıyafetleri ve çarpıcı hediyelik eşyaları bulabilir ve hanın tam ortasındaki açık çay bahçesinde mistik havayı içinize çekerek yorgunluğunuzu atabilirsiniz.

İzmir’in eski anıtsal yapılarından bir diğeri de HİSAR CAMİİ’dir. Aydınoğlu (Molla) Yakup Bey tarafından 16. yüzyılın sonlarında yaptırılmıştır. Belgelerde yapılış tarihi olarak 1592 ve 1598 olarak geçen Camii’nin ortasında merkezi büyük kubbe ve iki yanda uzunlamasına ikişer kubbe bulunmaktadır. Son cemaat kısmı 7 kubbeli bir revaktan oluşur.

Bahçe duvarı ile öndeki iki şadırvanlı meydandan ayrılan dar uzun harimi, bir geçitle güneye uzar. 1813, 1881, 1927 ve 1980 yıllarında onarım gören cami, güneyden ve batıdan payanda kemerleri ve duvarlarıyla desteklenmiştir. Dekorasyon 18 ve 19. yüzyılların etkisi ile zenginleştirilmiştir. Sütun başlıklarında, pencere üzeri ve cephe süslemelerinde mihrap, minber ve vaiz kürsüsünde Avrupa sanatsal etkilerini görmek mümkündür.

DÖNERTAŞ SEBİLİ

Anafartalar Caddesi ve 945 sokak kesişiminde konumlanan Dönertaş Sebili, kösesindeki sütunun dönmesinden dolayı bu adı almıştır. 1814 yılında yapılan sebilin banisinin Osmanzade Seyyid İsmail Rahmi Efendi olduğu düşünülmektedir. Yapı, İzmir’in en güzel ve bakılı sebillerindendir.

Dörtgen planlı sebilin üstü kubbeli olup, alaturka kiremit kaplıdır. Her iki sokak cephesinde birer pencere ile 945 sokakta hazneye giriş sağlayan kapı vardır. İki pencere arasında ve köşeye konan, süslü başlıklı, geçmişte dönen yuvarlak mermer sütun cephenin çarpıcı bir ögesidir. Mermer kaplı cephe, bitkisel motifler, manzara ve hat bezemeler ile süslenmiştir.

SAAT KULESİ

1901 yılında Sultan Abdülhamit’ in tahta çıkışının 25.yıldönümü nedeniyle ve padişahın emri üzerine, Sadrazam Küçük Sait Paşa tarafından yaptırılmıştır.Son derece zarif görünümüyle Konak Meydanını bir inci gibi süslemektedir. Teras yükseldikçe incelen sivri kemerleri, kubbecikleri, mukarnas işçiliği ve geometrik figürlerle donatılmış olan taş işçiliğinin dantele gibi bir zarafet içinde Saat Kulesi’ni çevrelemesi, oldukça zengin bir görüntü oluşturmaktadır. Kulenin saati Alman İmparatoru II.Wilhelm tarafından armağan edilmiştir. İzmir’in sembolü olarak kabul edilen Saat Kulesi’nin altında bulunan odanın dört köşesinde çeşmeler bulunmaktadır.

HÜKÜMET KONAĞI

1868-1872 yılları arasında yapılmış olan Hükümet Konağı Türklerin ulusal bağımsızlık savaşı olan Kurtuluş savaşında çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü 9 Eylül l922’de Türk ordusunun İzmir’e gelmesiyle Hükümet Konağına çekilen Türk bayrağı aynı zamanda İzmir’in kurtuluşunu simgeler. Bu nedenle Konak yakın tarihte yandıktan sonra yeniden yaptırılmıştır. Bunun için düzenlenen mimari proje yarışmasında bayrağın çekilmiş olduğu balkonlu bölümün korunması ön görülmüştür.

ST.POLYCARP KİLİSESİ

St. Polycarp Kilisesi M.S. 155 yılında inancından dolayı Romalılar tarafından bugünkü Kadifekale yakınında bulunan stadyumda 86 yaşında şehit edilen St. Polycarp adına yapılmış olup, İzmir’in en eski kilisesidir. Yapımı 1625 yılına kadar uzanmaktadır. Osmanlı imparatoru Sultan Süleyman’ın izni ile inşa edilmiştir.

BET – ISRAEL SİNAGOGU

On sekizinci yüzyılın ikinci yarısında İzmir şehrinin gelişmeye başlaması ile birlikte Museviler de bazı sosyal değişiklikler görülmüştür. O tarihe kadar Musevi cemaatinde görülen sosyo – ekonomik çöküş batılı Musevi Kuruluşların da desteği ile durdurulmuştu. Cemaat üyelerinin şehrin ticari potansiyelinden tekrar önemli paylar alması ile de İzmir de Musevi Burjuva sınıfı oluşmuştu. Bu yeni sınıfın büyük kısmı şehir merkezindeki geleneksel Musevi mahallesinden taşınmıştı. Pek azı zamanın önemli kısmı Frenk mahallesine göçmüş, önemli kısmı şehrin batısındaki Karataş Karantina, Göztepe yönünde yerleşmişlerdi.

On dokuzuncu y.y sonunda İzmir’in Toplam nüfusu 250.000 Musevi nüfusu 25000 idi. 15 adet sinagog ile 50 civarında midraşim faaliyet gösteriyordu.

Zamanın büyük hayır severi Nisim Levi Bayraklı Karataş ‘ta Bet Levi ve Yukarı Karataş’ta Bet Ester adındaki iki küçük sinagog inşaa ettirdi Bu zat aynı zamanda Karataş Musevi Hastanesi ile semtte adını veren “Asansör”ü inşaa ettirmiştir.

Bu iki sinagog ihtiyaca cevap vermeyince, yeni bir sinagog inşası yer ve tahsisi için Vilayet Makamına müraacat edildi. Osmanlı yasalarınca gereğince bir sinagogun bir sinagogun tamiri ve inşası için ilgili makama başvuruda bulunmak ve izin almak gerek idi. Başvuruya 14 Şubat 1320 (1904) ‘de olumlu cevap verilmiş ve ruhsat niteliği taşıyan Sultan II. Abdülhamit ‘in fermanı ile tahsis edilen devlet arazisinin cemaat zenginliklerinden temin edilecek para ile satın alınacağı , binanın 35 santranç uzunluk 20,5 santranç genişlik ve 12 arşın yükseklikte kagir olarak yapılacağı (920 m2 arsa üzerinde 717.5 m2 bina ) 1200 altın lira’ya malolacağı ve bu maliyetin tümünün Cemaat ve üyelerinden tahsil edilecek para ile karşılanacağı hükme bağlanmıştır.

İnşaata 1905 yılında başlanmış ve 5668 – 1907 ‘den itibaren Sinagog kullanımına açılmıştır. Gerek Osmanlı İmparatorluğunun genel ekonomik krizleri gerekse İtalya’dan getirilen zanaatkar ve malzeme maliyetindeki artışlar nedeni ile kullanıma açılmasına rağmen inşaat ve iç tenziyatların uzun yıllar devam ettiği anlaşılmaktadır. Sinagog 1950’ler ortalarında Gizbar Avraam Ribi zamanında bugünkü haline getirilmiştir.

Sinagogun en güzel tarafı ahşap süslemelerdir. Masif Maun ‘dan İnşa edilmiş olan iki adet Tevah (Bimah) ile Ehal Akodeş bloku o devrin en meşhur ustaları tarafından yapılmıştır. El yazması Tevratların saklandığı Ehal Akodeş ‘in sürme kapıları üzerinde Tevratta bahsi geçen ve Tu Bişvat gününde yenmesi gelenek olan meyvelerin kabartmaları dikkat çekicidir.

Sinanogun alt kısımları erkeklere üst kısmı hanımlara tahsis edilmiştir. Erkekler kısmı 400 kişi için tasarlanmış olup aradaki boşluklar ile giriş holüne sandalyeler konarak 600 kişiye hizmet verecek şekilde hizmet verecek şekilde düzenlenmiştir. Yapı sitili ve oturma planı ile geleneksel Türk Musevi tarzı dışına çıkılmıştır. Özellikle Ehal Akodeş’in doğuda değil de güneyde olması dışarıdan gelenleri şaşırtır. Sinagog tavanın başlangıçta tüm kubbeli planlandığı ancak maddi imkansızlıklar nedeniyle merkezde mevcut küçük kubbesi ile yapıldığı eskiler tarafından aktarılmaktadır. Sinagog içinde doğu yönünde kalan oda daha sonra “Yeşiva” olarak düzenlenmiş ve hahamlar burada düzenledikleri oturumlarda Tevrat – Talmut ve içtihatları üzerinde önemli fikri çalışmalar yaparak öğrenciler yetiştirmişlerdir.

Burası aynı zamanda Yahidler için alternatif sinagog olarak düzenlenmiş ve özellikle Cumartesi ve kutsal gün sabahları Şahritte İkinci Aftara imkanı Yeşiva da sağlanmıştır.

Sinagog ön girişinde sağ üstte açılış yılı olan 5668 rakamı ve sol üstte Şaday (Tanrı) yazıları dikkat çeker Alt taraftaki mermer kaidelerde ise 1925 yılında oluşturulan iç tüzük uyarınca teberuruda bulunmuş kişilerin adları yazılıdır. Bu kişilerin isimleri aynı zamanda Sinagog Anı Defterinde de mevcuttur.

Onları Erev Kipur Kal Nidre sonrası Arvit öncesi yaşayanları Mişeberah ile, vefat edenleri ise Aşkava ile anmak gelenek idi. Bu gelenek yakın zamanlara kadar sürmüştür.

Tepekule Höyüğü(Bayraklı)

Kentin başlangıcı hakkında bugün Bayraklı semtinde yer alan ve Tepekule olarak bilinen ören yerinin, eski İzmir’in kuruluş yeri olduğuna pek şüphe bulunmamaktadır. Burasının kuruluş yeri olarak seçilmesi, dışarıdan gelecek saldırılara karşı savunma kolaylığı sağlamasındandır. Kuruluş yerinin tercihinde öne çıkan faktörlerin başında güvenlik kadar ticari aktivite de belirleyiciydi. Bir yarımada üzerinde bulunuşu, kente doğal bir liman imkanı sağladığından, deniz ticaretine uygun ortam hazırlıyordu.

Bayraklı’da yapılan kazılarda elde edilen buluntular, İzmir’in kuruluşunun İ.Ö. 3000 yıllarına kadar indiğini göstermektedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, kentin ızgara planlı, yani birbirini dik kesen sokaklarla örülü bir yapıda olduğu anlaşılmıştır.

TANTALOS

Zeus’un oğlu kral Tantalos tanrılarla sofraya oturabilen tek ölümlü imiş. Tanrıları sofrasına buyur edermiş. Bu durumdan öğle böbürlenmiş ki kendini tanrılardan üstün görmeye başlamış. Tanrıları insan eti yiyen yamyam durumuna düşürmek için öz oğlu Pelops’u kurban edip, sofraya sunmuş. Ama tanrılar, önlerinde duranın insan eti olduğunu anlayıp, el sürmeden masadan kalkmışlar. Kral Tantalos’u da cehenneme göndermişler. Tantalos, diz boyu berrak sularda durur, susayıp eğildiğinde sular toprağın içine çekiliverirmiş, acıkırmış ama başının üzerinde duran güzel meyvelerle dolu dallar elini uzattığında yükseklere çıkarmış.

Suyun ve yiyeceğin bolluğu içinde aç ve susuz kıvranıp dururmuş Tantalos. Bu işkencenin adı da buradan kalmış.

Urla

Urla, İzmir il merkezine 35 km uzaklıktadır. Doğusunda Güzelbahçe ve Seferihisar; batısında Çeşme; kuzeybatısında Karaburun; kuzeyinde ve güneyinde Ege Denizi ile sınırlanmıştır.

Yüzölçümü 704 km2’dir. 16 köyü bulunmaktadır.

İlçede 30 İlköğretim Okulu, 5 Orta Öğretim kurumu bulunmakta; 6764 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 441 öğretmen görev yapmaktadır.

Yüksek öğretim kurumları açısından zengin olan ilçede; İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ün Urla Yerleşkesi, Ege Üniversitesi’ne bağlı Su Ürünleri Fakültesi, 9 Eylül Üniversitesi Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Yüksekokulu bulunmaktadır.

Doğa ve tarihin kucaklaştığı Urla’da yapılan arkeolojik araştırmalarda İskele Mahallesi’ndeki Limantepe Höyüğü’nün M.Ö. 6000 yıla tarihlenen bir merkez olduğu ortaya çıkarılmıştır. Buluntuların en önemlilerinden birisi de Liman olup, tarihte bilinen en eski limandır. Antik Klazomenai Kenti liman bölgesinde yer alır. Kent, Antikçağ’da özellikle zeytinyağı üretimiyle önemli bir ticaret merkezi olmuştur.

Urla, Aydınoğulları Beyliği ile 1330’lu yıllarda ilk kez Türk egemenliği ile tanışmış, XIV. yy. sonlarında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Denizli Mahallesi Camii, Kamalı Camii, Sungurlular Camii, Hacı Turan Kapan Camii ve Fatih İbrahim Bey Camii ve Hacı Turan Şadırvanı XV. Ve XVI. yy’da yapılmış Türk eserleridir.

Urla kıyıları ve önündeki 12 ada ile İzmir Körfezi, en güzel şekilde Urla’nın Güvendik sırtlarından seyredilmektedir. Urla köyleri denildiğinde; tiyatrosu ve seraları ile ünlü Bademler Köyü, iç kısımda kalmasına karşın önemli ölçüde turist çekmeyi başaran Barbaros Köyü, kıyıdaki Özbek ve Balıklıova, Gülbahçe köyleri ilk akla gelenlerdir.

KLAZOMENAI-LİMANTEPE

12 İon kentinden biri olan Klazomenai antik kentin bir kısmı Urla kemik hastanesinin bulunduğu Karantina adası üzerindedir. Kent karantina adasının karşısındaki Limantepe’den batıdaki Ayyıldız ve Cankurtaran tepeleri eteklerine kadar yayılmaktadır. Yerleşimin klasik devre ait Nekropolü (mezarlık) Ayyıldız tepe ile Cankurtaran tepenin oluşturduğu zincirin batısında ve Klazomenai-Hypkremnos-Erythrai antik yolunun geçtiği bölgede yer almaktadır. Klazomenai antik kentinin prehistorik dönemi ile birlikte klasik dönemlerini de yansıtan Liman tepe Urla ilçesinde İskele mahallesinde, İzmir-Çeşmealtı yolu tarafından ikiye bölünmüştür.

Kazılar sonunda, Erken Tunç çağına tarihlenen Ege dünyasında koridorlu ev olarak tanımlanan, siyasi ve ekonomik otoriteyi temsil eden saray yapısının bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Yine aynı döneme ait, koruma yüksekliği 6 metreye ulaşan şehir suru, Orta Tunç Çağı’na tarihlenen yuvarlak tek mekanlı evler (oval ev) ile bilinen en eski zeytinyağı işliği ortaya çıkarılmıştır.

Klazomenai Zeytinyağı İşliği

Klazomenai işliği kendi dönemine ait küçük buluntularla birlikte açığa çıkarılmıştır. Bu buluntuların bize verdiği tarihlere göre Urla’da kazısı yapılmakta olan işlik, M.Ö.6. yüzyılın ilk yarısında kurulmuştur. Bu işlik, yüzyılın ortasında Persler’in Lydia ile birlikte İyon kentlerini ele geçirdikleri dönemde terk edilmiş; yüzyılın son çeyreği içinde yeni düzenlemelerle tekrar kullanılmıştır. Tüm yerleşmede de izlenebildiği gibi bu tesis, M.Ö.500 dolaylarında İonia ayaklanması sırasında bir daha terkedilmiş ve daha sonra kullanılmamıştır. M.Ö. 4. yüzyılda işliğin bulunduğu alan üzerinde inşa edilen büyük bir yapı için gerekli tesviye çalışmaları sırasında, kaya içine oyularak yapılan tesisin içi doldurulmuş, üzeri örtülmüş ve kayaya oyulmuş alt yapısı bu şekilde günümüze kadar korunup gelmiştir.

Torbalı

Torbalı, İzmir’in güneydoğusunda yer alır. İl merkezine uzaklığı 45 km’dir. Kuzeyinde Kemalpaşa; doğusunda Tire ve Bayındır; batısında Menderes; güneyinde Selçuk ile çevrelenir.

İlçenin yüzölçümü 603 km2’dir. Ayrancılar, Çaybaşı, Karakuyu, Pancar, Subaşı ve Yazıbaşı olmak üzere 6 beldesi ve 34 köyü bulunmaktadır.

İlçede 54 İlköğretim Okulu, 10 Orta Öğretim kurumu bulunmakta; 19103 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 802 öğretmen görev yapmaktadır.

İlçede, 1 Devlet Hastanesi, 1 SSK Dispanseri, 10 Sağlık ocağı, 10 Sağlık Evi, 1 Ana Çocuk Sağlığı, 1 Verem savaş Dispanseri hizmet vermektedir.

İlçe ekonomisinde tarım çok önemli bir yer tutmaktadır. Seracılık, sebzecilik ve hayvancılık ileri düzeydedir.

Torbalı, İzmir’e 45 km uzunluğunda tek hatlı demiryolu ile bağlıdır. İzmir-Aydın otoyolu karayolu ulaşımı hızlandırmıştır. Adnan Menderes Havalimanı’na ve Ege Serbest Bölgesi’ne 30 km uzaklıktadır. Karabel üzerinden, Kemalpaşa – Ankara karayoluna bağlantısı vardır. Bu olanaklar, son yıllarda, ilçeyi sanayi yatırımları açısından önemli bir çekim noktası haline getirmiştir.

Torbalı tarihi kalıntılar açısından zengindir. İlçedeki Metropolis antik kenti önemli bir turistik merkezdir. Sultan Abdülhamit’in Seyir Köşkü, Osmanlı döneminin önemli eserlerindendir.

METROPOLİS

İzmir’in 45 km. doğusunda yeralan Torbalı’nın ilk yerleşim alanı, Torbalı Ovası’nın batısında Yeniköy ile Özbey köyleri arasında bir tepe üzerinde kurulan Metropolis antik kentidir. “Ana Tanrıça Kenti” anlamına gelen Metropolis’de “Metter Galeria” isimli Ana Tanrıça’ya ait kült mağarası, Uyuzdere’de Gallerion Dağı’nın eteklerinde bulunmuş. Yapılan kazılarda, ana tanrıça heykelcikleri, kabartmalı kaseler, kandiller, bilicilikte kullanılan aşık kemikleri ve adak eşyaları ortaya çıkarılmış.

Tire

Tire, İzmir’in doğusunda yer alır. Kuzeyinde Bayındır; doğusunda Ödemiş; batısında Selçuk ve Torbalı ilçeleri; güneyinde ise Aydın ili ile çevrelenir.

İlçenin yüzölçümü 784 k m2’dir. 1 beldesi (Gökçen) ve 64 köyü bulunmaktadır.

İlçede 76 İlköğretim Okulu, 11 Orta Öğretim Kurumu bulunmakta; 12135 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 659 öğretmen görev yapmaktadır.

İlçede, 1 Devlet Hastanesi, 1 SSK Hastanesi, 14 Poliklinik hizmet vermektedir.

İlçe ekonomisi tarım, ticaret ve sanayiye dayanmaktadır. Tarım ürünleri başta pamuk olmak üzere, buğday, arpa, tütün, susam ve her türle meyve, sebzedir. Arıcılık ilerlemiş durumdadır. Besi ve süt inekçiliği gelişmiştir. Tire Organize Sanayi Bölgesinin kurulması sonucunda, ilçede sanayi de önemli ivme kazanmış bulunmaktadır.

Tire, 1308 yılında Aydınoğulları Beyliğinin kurulmasıyla Türk egemenliği ile tanışmış, 1426 yılında ise Osmanlı yönetimine geçmiştir. Tire, Osmanlı tarihinde XV. yy’dan XVIII. yy’a kadar kullanılan Darphanede mangır (bakır) ve Akçe (gümüş) adı verilen paraların kesilmesi nedeniyle önemli bir yere sahiptir. Tire Müzesinde, yörede bulunan arkeolojik ve etnografik görülmeye değer eserler sergilenmektedir.

Tire Müzesi

Arkeoloji Salonu :

M.Ö.3000-M.S.1453 yılına kadar olan eserlerden Prehistorik döneme ait gaga ağızlı kaplar, çakmak taşları, Klasik döneme ait boyalı kaplar, Helenistik döneme ait pişmiş toprak lahitler, mermer ve cam eserler, Roma dönemine ait mermer ve cam eserler, sikkeler, pişmiş toprak figürinler, altın, gümüş ve cam takılar sergilenmektedir.

Etnoğrafya Salonu :

Osmanlı’nın 18. ve 19. yüzyıla ait günlük yaşamını yansıtan mevlüt örtüsü, yağlık, baş örtüsü, uçkur, para ve saat keseleri, mendiller, kadın ve erkek giysileri bunların takıları sergilenmektedir. Bu eşyaların işlemelerinde renk ve motif bir bütün olarak ele alınmıştır. Çoğunlukla tabiattan bitki, çiçek ve hayvan motifleri pastel ve canlı renklerle; düz gergin, sırım, sarma, canfes, müşebbak, peset, atlas, dival nakış tekniği ile işlenmişlerdir.

Yine aynı salonda tekke malzemeleri ile savaş aletleri, Avrupa kökenli olup Batı Anadolu’da kullanılan seramikler ve pencere vitrayları yer almaktadır. Müzenin ön bahçesinde Roma dönemi yapı taşlarından sütun ve sütun başlıkları, mermer lahitler, pişmiş toprak erzak küpleri ile mezar stelleri, arka bahçesinde ise M.S. 7. ve 19. yüzyıla ait lahit mermer, Osmanlı mezar taşları ve kitabeler sergilenmektedir.

Yeni Camii : 1597 yılında Yeniçeri Kethüdası Behram Bey tarafından yaptırılmıştır. Kurtuluş Mahallesi’nde yer almaktadır. Cami, kesme taşlardan yapılmıştır. Tire’de tek örnektir.Nakkaş Kasımpaşalı Osman Bey tarafından yapılan kalem işleri ve mermer minberi Klasik Osmanlı Dönemi sanatının seçkin örneklerindendir.

Karahasan Camii: 1440 yılında Kara Hasan Bey tarafından yaptırılmıştır. Cumhuriyet Mahallesi’nde yer almaktadır. Önemli özelliği minaresinin darı koçanını andırmasıdır.

Yeşil İmaret Zaviyesi :

1426 Yılında Halil Yahşi Bey tarafından yapılmıştır. Aydınoğlu Caddesi’nde yer almaktadır. Kentteki ilk Osmanlı eseridir. Zaviyenin önemli özelliği Anadolu’da ibadet mekanlarının yarım kubbe ile büyütülen ilk örneği olmasıdır. Gerek iç süslemeler, gerekse abanoz ağacından yapılan tüm kapı kanatlarının dekorasyonu ve sırlı tuğlalı minaresi yapının belirgin özellikleridir.

İbni Melek Türbesi :

Tire’nin yetiştirdiği büyük ad, Aydınoğullarının başkent kadısı ünlü tefsirci İbni Melek takma adlı İzzettin Ferişteye ait olan türbenin içinde, ayrıca Mevlana Nizameddin, İbni Melek oğlu Mehmet efendi ve Alaybey ailesinden Evliya Ali Efendi yatmaktadır.

Süleyman Şah Türbesi: ( Tire Emiri ) :

Aydınoğulu Mehmet beyin oğlu Tire Emiri Süleyman Şah için1349 yılında yapılmıştır. Türbede, Süleyman Şah kardeşi Hızır Şah ve Süleyman Şah’ın eşi ile çocuğu yatmaktadır. Türbenin giriş kapısı mermer süslemeleri ve sülüs yazıyla yazılmış kitabesi oldukça güzeldir.

Selçuk

Selçuk İzmir’in güneyinde, İzmir-Aydın karayolu üzerinde yer alır. Kuzeyde Torbalı, Doğuda Tire, güneyde Germencik ve batıda Kuşadası ile çevrilidir. İl merkezine uzaklığı 74 km’dir.

İlçenin yüzölçümü 295 km2’dir. 1 beldesi (Belevi) ve 8 köyü bulunmaktadır.

Selçuk’ta; 14 İlköğretim Okulu, 3 Orta Öğretim Kurumu bulunmakta; 5626 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 301 öğretmen görev yapmaktadır.

İlçede, sağlık hizmetleri 1 Devlet Hastanesi, 4 Sağlık Ocağı, 3 Sağlık Evi tarafından verilmektedir.

İlçenin ekonomisi ağırlıklı olarak turizme dayalıdır. Bunun yanında tarım ve hayvancılıkta önemli bir gelir kaynağıdır.

Selçuk, Antikçağın en önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Selçuk’ta bulunan tarihi yapıların büyük bir bölümü ayaktadır. Efes ören yeri, Türk ve dünya turizmi açısından çok önemli bir merkezdir. Efes Arkeoloji Müzesi ülkemizin en çok ziyaret edilen müzelerinin başında gelir.

Selçuklu sanatının en önemli eserlerinden biri olan İsa Bey Camii Selçuk’tadır. Cami, hem avlulu Türk camii tipinin, hem de Anadolu sütunlu camilerinin bilinen en eski örneğidir.

Selçuk’ta Şirince Köyü, kırsal turizmin güzel bir örneğidir. Pamucak Plajı, kıyı turizminin çok daha gelişeceği bir alan olarak ortaya çıkmaktadır.

İlçe arkeoloji, tarih, din ve kültür açısından dünyanın en önemli merkezidir. İlkçağda yedi harikadan birisi olan Artemis Tapınağı ve Asya’nın en büyük kenti olan Efes ile isim yapmışken, Erken Hıristiyanlık Dönemi’nde Meryemana, St. John, St. Paul, St. Lucas ve 431 yılı Evrensel Konsili ile yeni dinin önemli bir merkezi durumuna gelmiştir. Bu nedenle Papalık burasını Hac Yeri ilan etmiştir. Efes’te henüz kazısı yapılmamış çok sayıda Havra’nın bulunması, buranın Musevi dinine inananlar için de önemli bir yer olduğunu gösterir. Kentte 12. yüzyıl ile birlikte görülen çok sayıdaki Selçuklu ve Erken Osmanlı Türk İslam dini yapıları sanat tarihi açısından görülmeye değer önemli kültür varlıklarıdır.

MERYEM ANA EVİ

Hristiyanlığın kutsal anası Meryem Ana’nın Evi, Bülbül Dağı üzerinde bulunmaktadır. 1891 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Hristiyanlar tarafından “Panaya Kapulu” olarak da adlandırılan kutsal yerin MS. 4. YY’da inşa edildiği tahmin edilmektedir. Meryem Ana’nın Mezarı da Panayır Dağı’nın kuzeydoğu eteğindedir. Yıllar boyu her 15 Ağustos’da Meryem Ana Evi’nin bulunduğu Panaya Kapulu’da dinsel törenler düzenlenmiştir. 1957 yılında Papalık da burasının Meryem Ana’nın Evi olduğunu onaylamış ve Hristiyanlık için “Hac Yeri” ilan etmiştir.

Hz. İsa, çarmıha gerilişinden kısa bir süre önce annesini, arkadaşı ve havarisi olan St. Jean’a teslim etmiştir. St. Jean da, Hz. İsa’nın çarmıha gerilişinden sonra Meryem Ana’nın Kudüs’te kalışını sakıncalı bularak, onu yanına alıp kaçırmış ve Bülbül Dağı’na getirmiştir. Kutsal bakire, ST. Jean tarafından gizlendiği Bülbül Dağı’nda 101 yaşına kadar yaşamını sürdürmüştür. Hrıstiyanlığın kabulünden sonra Bülbül Dağı’nda ‘Hac’ şeklinde bir kilise inşa edilmiştir. St. Jean Efes’te yaşamış ve söylentiye göre İncil’i burada yazmış ve burada ölmüştür.

DEVE GÜREŞLERİ:

Selçuk’ta yıllardır, geleneksel yerel şenlik havasında yapılan deve güreşleri, Ocak ayı içerisinde yapılır ve kış aylarında Selçuk’a bir hareket getirir. Rengarenk süslenmiş develerin inatlaşmaları, kızgınlıkları ve güreşleri, farklı bir görsel şölendir.

ÇAMLIK LOKOMOTİF MÜZESİ:

Selçuk’tan Aydın yoluna girdiğinizde, 8 km sonra Çamlık köyünde ilginç bir açık hava müzesiyle karşılaşırsınız. Eski buharlı lokomotiflerin ve vagonların sergilendiği bu müze 70-80 sene önce çalışmış ama şimdi emekliye ayrılmış trenleri bize tanıtmaktadır.

SELÇUK KUŞ CENNETİ:

Selçuk Gevekirse Gölü Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası antik Efes kentinin kuzeyinde Efes ve Pamucak arasındaki 1000 hektarlık alanda bulunmaktadır. K.Menderes’in Pamucak kıyıları kuzeyinde denize döküldüğü bataklık kesimde birkaç küçük gölcüğün ve sazlıkların yer aldığı bu çevrede 30-40 tür kuş ve memeli hayvan yaşamaktadır. Bunlar arasında dalgıç, pelikan, çeşitli türde ördek, çulluk ve kınalı keklik gibi kuşların yanı sıra yaban domuzu, tilki, çakal gibi kara hayvanları vardır. Göçmen kuşlar için bir yuvalama yerinden çok bir konaklama ve barınma niteliğindedir.

PAMUCAK SAHİLİ.

Selçuk’a 9 km., antik Efes kentine 6 km. uzaklıktadır. Kumsalı 11 km. uzunluğundadır. Mavi Bayrak’a sahip kirlenmemiş denize ve altın sarısı kumsala sahiptir. Kamp yapmaya ve su sporlarına elverişlidir.

SELÇUK SU KEMERLERİ:

Selçuk ilçesi içindeki Bizans Dönemi kalıntılarından bir diğeri de Su Kemerleri’dir. Doğu yönünden gelip Ayasuluk Tepesi’ne doğru giden Bizans su yolunun kalıntılarını tren istasyonu çevresinde ve asfaltın iki tarafında görmek mümkündür. Restore edilmiş haliyle su kemerleri bugün Selçuk’un simgesi olan Leyleklerin barınma ve üreme yerleri olmuştur. Bir diğeri de Selçuk-Aydın karayolunun 6. Km.sindeki Gaius Sextillius Pollio Aquaduct’ü olarak tanınan ve Agustus Dönemi’nde yapılmış olan Su Kemeri’dir.

BELEVİ MAOSOLEUMU:

İzmir yolu üzerinde Selçuk’tan 13 km. uzaklıktaki yol kavşağının doğusunda, Belevi beldesinde bulunan bu anıt, dünyanın yedi harikasından biri olan Halikarnassos Mausoleumu’ndan sonra Anadolu’nun en büyük ve en yüksek mezar anıtıdır.

Belevi Anıtı’nın bulunan parçalara göre 11.37 m. yüksekliğinde olduğu saptanan podium kısmı, yerli bir kayanın dört bir yanının güzel işlenmiş bloklarla kaplanmasından oluşmuştur. Kaya kütlesinin güneyi, içeriye doğru bir mezar odası halinde oyulmuş ve buraya halen Efes Müzesi’nde korunan lahit yerleştirilmişti. Podium üzerinde, her dört yüzünde sekizer sütunu olan Dor düzeninde bir peristasis yer alıyordu. Bulunan parçalara göre ikinci katın korniş düzeyine değin yüksekliği 11.32 metredir. Anıtın toplam yüksekliği, çatı olmaksızın yaklaşık 23 m. olup, çatının ne şekilde bittiği konusunda bilgi verecek parçalar bulunamamıştır.

Helenistik Çağ’a tarihlenmektedir. Ayrıca M.Ö. 246’da Efes’te ölen Seleukos kralı Antiokhos II’nin mezarı olduğu da ileri sürülür.

ÇETİN KÜLTÜR KÖYÜ:

Selçuk, Pamucak mevkiinde yer alan bu kültür köyünde geleneksel kıyafetler içerisinde Anadolu kültürünü yansıtan el yapımı karakterler sergilenmektedir.